31 Ekim 2007 Çarşamba

Biri daha gitti



Benim için çok şey ifade eden, çok şeyimi paylaştığım, birlikte çok şeye birlikte katlanıp birlikte karşı durduğumuz, içimi-dışımı en iyi bilen, beni neşelendirmeyi, avutmayı, düştüğüm yerden ayağa kaldırmayı ve kızdırmayı en iyi bilen/beceren kişi, Murat "bufu" Gülçiçek, bu gün itibarı ile Fas'a yerleşti.

Farklı şehirlerdeyken (hatta farklı ülkelerdeyken kısa süreli gezilerdeyken) bile iletişimimiz de, birbirimize olan desteğimiz de hiç kesilmemişti. Bundan sonra da kesileceğini sanmıyorum ama, kapı arkasında olmasa da, daraldığımda gidebileceğim bir uzaklıktaydı ve ne olursa olsun kapısının bana açık olduğunu bilmek rahatlatıcıydı. Artık kolayca ulaşabileceğim bir uzaklıkta olmadığı için hüzünleniyorum.

Yalnız yaşamak konusunda benden daha deneyimli olduğu için, bugün hayatımı yalnız sürdürebilmemi sağlayan bir çok şeyi ondan öğrenmiştim/ondan miras kaldı. Tüm takıntıları ve inatçılığı ile saplantısal titizliğini yansıttığı ve benim o kadar süre karşı geldiğim düzenler-sistemler-yöntemler şu an patlamadan ayakta kalabilmemi, güne devam etmemi sağlayan şeyler haline geldi.

Son dönemde yaşadıkları olumsuzlukları ve sorunları aşabilmesi için, Fas iyi bir fırsat gibi göründü; tökezlemeler ile bükülen dizlerini tekrar dikleştirebilmek için bir fırsat.

Umarım ve dilerim ki, her şey onun için tekrar yoluna girecek ve yıldızlı kahve gözler geri dönecek.




İyi yolculuklar diliyorum, görüşeceğiz...


Ek:
"Ben yine burada olacağım,
Yaralarını saracağım,
Seni anlayacağım."

16 Ekim 2007 Salı

Ziplenmiş Film Özetleri

Eh, malumunuz evde yatıp duruyorum. Bu arada bolca tv/film izliyorum. Buyrun son izlediklerim... Zip oranını biraz düşük tuttum bu kez...


Invisible
- Ben belalıyım. Oyarım, ama bunu ailem yüzünden yapıyorum.
- Ben korkağım. Yönetilmeye açığım, ama bunu ailem yüzünden yapıyorum.
- Ben zavallıyım. Ne yaptığımı bilmiyorum, ama bunu ailem yüzünden yapıyorum.
- Ben zekiyim. Kendi halimde takılırım, ama bunu ailem yüzünden yapıyorum. Öldüm ben.
4/10 - İlginç bir konu, ucuz senaryo kurtarmaları ve pembe dizi vari "konuşmama özrü" nedeni ile mahvedilmiş. Kaçırdıysanız, üzülmeyin.

My Neighbour Totoro
Zipleyemeyenin notu: Bunu bile ağzımız açık bir şekilde bize seyrettirdin ya, ilahsın sen Miyazaki!
7/10 - Seyrettiklerim arasında en kötü diyebileceğim Miyazaki filmi. Ama ne film, ne anlatım, ne animasyon yani.

Night Watch
- Görsel efekt.
- Işık.
- Görsel efekt.
- Karanlık.
- Görsel efekt.
- Işık.
- Görsel efekt.
- Karanlık.
- Görsel efekt.
4/10 - Day Watch öncesi hatırlamak amaçlı tekrar izleyeyim dedim. Fragmanlara aldırmayın, izleyin ama kaçırdıysanız üzülmeyin. Karmaşık bir senaryo, açık bir sürü nokta. Rus sinemasının yeni halini görmek için işe yarar.

Day Watch
- Görsel efekt.
- Işık.
- Görsel efekt.
- Karanlık.
- Görsel efekt.
- Işık.
- Görsel efekt.
- Karanlık.
- Görsel efekt.
4/10 - Bu filmde bişeyler çözülür diye bekledim ama hala aynı karmaşık senaryo, açık bir sürü nokta. Bilmiyorum, belki de ben anlamadım.

Blood and Chocolate
- Seni seviyorum, ama ben başkasına aitim.
- Seni seviyorum, ve ben bir çizerim.
- Seni seviyorum, ama ben seni yerim.
- Seni seviyorum, o zaman ben seni ne yaparım.
5/10 - Kurtadam filmlerine romantik bir yaklaşım. Yeni hiç bir şey yok, hatta romantizmi fazla sulandırılmış. Çikolata bunun neresinde kalıyor, niye isme taşınmış sorusunu soruyorum.

Dead Silence
- 101 bebek varmış.
- Yokmuş öyle bişii.
- Ama bu bayat bi hikaye.
- Olsun yeni bakış, sonumuz sürpriz.
4/10 - Binlerce kere işlenmiş bayat konu, ucuz senarist numaraları. Yine de eğlenerek izliyorsunuz, kötülüğünü çaktırmayan bir film.

Ratatouille
Zipleyemeyenin notu: İlk seyrettiğimde niye bu kadar eğlenmemiştim, detaylara bak, oha... Bi daha izlesem... Kokular, yemek, yemek, kokular, tadlar, snffffff, ooohhhh.
9/10 - Detayları, mekanları, hareketliliği, ışığı ve tekniği ile sarfedilen emeği ve özeni gösteren, ama bunu hiçbir şeyi gözünüze sokmadan yapan çok eğlenceli bir Pixar filmi. Pixar'ın en iyisi değil ama en iyilerinden biri.



Ek:
Hangi filme 10 vericem ben?

12 Ekim 2007 Cuma

Mutlu son (DSA v3, Stentler)

Eveeet, bi süredir hayatımın odağında yer alan operasyon dün yapıldı. Stentlerim takıldı, kalp anjiyom yapıldı; temizmişim... Aşağıdaki resimde görüldüğü üzere hem moral, hem fiziksel olarak "rahatladım".



Geceyi hastanede geçirdikten sonra, bugün öğleden sonra itibarı ile evimdeyim. Evime geldiğimde güzel bir sürpriz ile karşılaştım; işyerimden gelen muhteşem bir buket. Suya koyabilmek için güzelim paketini biraz bozdum ama yine de çok güzel ve tam karşımda tutuyorum.



Tüm sevenlerime, ellerinden geldiğince yanımda olan herkese, ilgileri, destekleri ve yardımları için teşekkür ediyor; panik yaşattığım aile bireylerimden de özür diliyorum.
Az biraz ağrılarım var ama geçecek onlar da. Sonra her şey çok daha iyi olacak. Çok daha iyi olacak....
Ek:
Levent "Babam"ın da aynı gün stentlendiğini öğrendim. Kendisine çok geçmişler olsun. "Oğlunu" bu kadar sevip kıskanmasına gerek yoktu yani...

10 Ekim 2007 Çarşamba

Yalnızlık Üzerine

Yalnızlığı seviyorum, tek başıma rahatım ben, ne hesap soranım var ne karışanım, her işimi kendim yapıyorum, rahatım, rahatım, rahatım... Gerçekten öyle mi acaba? Yoksa, kimsenin itiraf etmeye yanaşmadığı iki ucu boklu bir değnek mi bu yalnız yaşamak denen şey.

İstediğiniz zaman eve gelip, istediğiniz zaman yemek yiyip, istediğiniz zaman uyumak... Yatağı, mutfağı dağınık bırakıp çıkabilmek, eve döndüğünüzde kimsenin dırdırını çekmemek... Eve sarhoş geldiğinde istediğin yerde sızıp kalmak, istediğin yere kusmak, istediğin zaman eve birini atabilmek...

Karışanın olmaması, istediğin gibi hareket etmek, istediğin yere oturup istediğin yerde uyuyabilmek... İstediğin kıyafetle, hatta çıplak dolaşabilmek; kirli, yırtık ama rahat dediğin şeyleri üzerinden çıkarmamak. Tüm evi yatak odası, yemek odası ya da çalışma odası şeklinde kullanabilmek.. Diğer yandan; evin tüm işleri ile ilgilenmek, yemek yapmak, bulaşık, çamaşır, temizlik yapmak, hastalığı tek başına atlatmaya çalışmak...

Eve istediğin saatte gelmek... Kapıyı kendin açmak... Üstünü başını çıkartıp, uygun gördüğün ilk yere fırlatmak... Çamaşır yıkamaya mecbur olduğunda evin her köşesini iki kere dolanmak, çoğu zaman bir çorap çiftini, bulamadığın için, ayrı ayrı yıkamak... Yemek yapmamak için dışardan paket siparişi vermek, bulaşıklarını istediğin yere bırakmak... Gecenin bir saati acıktığında, buzdolabını bomboş bulmak...

Yatağın istediğin tarafında, hatta çarpraz olarak yatabilmek... Tükenen benliğin ve öz saygını sağlayabilmek için uzun depresyonlarda uykusuz geceler geçirmek... Kanepede, tv karşısında uyuya kalıp, sabah haberleri sırasında anlamsız rüyalar görerek uyanmak... Sırf ses olsun diye hiç takip etmediğin sohbet dolu tv kanallarından birini açıp, sesini yükseltmek...

Eve istediğin zaman tek gecelik bir ilişki için birini atabilmek... Seviştikten sonra, bir an önce gitmesi için dua etmek... Arkasından bıraktıklarını toplamak.. Kirlettiğini hissettiğin bedenini temizlemek için uzun banyolar yapmak... Sonra dolu, anlamlı bir şey yaşayamadığın için hiç bir şey yaşamamaya karar verip, arayan eskimiş tek gecelik sevgililerinin telefonlarına cevap vermemek ama çoktan arkadaş çevrenizde 'hovarda/orospu' damgası yemiş olmak, hatta bazılarının sevgililerini sizden saklaması...

Arkadaşlarının istediğin saatte gelip, isterlerse gece kalabilmeleri, sabaha kadar istediğin konuda sohbet edebilmek... Diğer zamanlarda bu arkadaşlardan biri arar diye telefonu sürekli elinde taşımak, zırt pırt birilerini arayarak faturanın ciddi miktarda yükselmesini sağlamak... Çalan kapıya jet hızı ile koşmak, yanlışlıkla gelen biri ile bile ipe sapa gelmez sohbetler etmek...
Ev partileri, arkadaş grubu toplantılarıya da yemekleri için mekan düşünmek zorunda kalmamak; hep birlikte güle oynaya yemek, içmek, oyunlar oynamak... Ev toplantılarınızda insanların tanışıp kaynaşabilecekleri ortamı yaratarak, mutluluklarına katkıda bulunmak... Ve bazılarının evinize "et pazarı" tabelasını yakıştırmaları.

Diğer günler konuşacak, dokunacak biri olabilsin diye bir hayvan istemek, ilgilenemeyeceğinizden korktuğunuz için kendine yetebilen bir hayvan olan kediyi tercih etmek... Sonra da, "kedimi sevmekten bıktım, artık bir sevgiliye ihtiyacım var" cümlesinin kafanızda dönüp durması...

Böyle bir şey işte yalnız yaşamak... İki ucu ile birlikte kabul etmeniz, kabullenmeniz gereken bir şey... Hele belirli yaşa geldikten sonra, vakti ile bir seçim/bir tercih olarak başladığınız bu yalnız hayat; mecburiyet haline dönüştüğünde geri dönülmez yola girmiş bile olabilirsiniz. Aman buna dikkat edin.

Yanınızda "sevgilim / yoldaşım" diyeceğiniz biri yoksa da, çevrenizdeki insanları kağıt mendil gibi tüketmeyin... Bir gün o insanların size, sizin de o insanlara ihtiyacınız olacak.
Ama en iyisi mi, o yalnız yaşamı sizinle paylaşabilecek, sizin gibi yalnız birini bulun... Bu yazdıklarımı yaşamış, yaşayan birini... Sizi en iyi o anlayacak ve sizin değerinizi en iyi o bilecektir. Tabii ki, siz de onun değerini bilmelisiniz; aklınızda tutun ki, aslında hiç bir sorun sizi yalnızlığın yıprattığı kadar yıpratmayacaktır.

8 Ekim 2007 Pazartesi

Starcraft II - Fan Site Kit

Starcraft 2'nin sitesi açıldığından beri en geç 2 günde bir ziyaret ediyorum, yeni bir şeyler eklemişler mi diye... Bugün farkettim ki, caaaanım Protosslarımın Carrier'larını eklemişler.. Bir de "Fan Site Kit" diye bir şey yayınlamışlar. Blizzard sitelerini pek beğendiğim için hemen üzerine atladım...


Artwork ve screenshot klasörü haricindeki malzeme pek hoşuma gitmedi... Hele örnek site olarak dağıttıkları şeyi hiç mi hiç beğenmedim... Yani tamam, 3 yıl Ghost'u bekledik, bi 2 yıl da SC2 beklemeyi göze aldık ama bu taslak, onlara hiç mi hiç yakışmamış...
Yine de isterseniz, işe yarayabilecek birkaç malzeme var, ilgileniyorsanız: http://www.starcraft2.com

Geri sayım...

Eveeet, 3 gün kaldı... Perşembe sabahı bi çok sağlık probleminden kurtulacağım sanırım... En azından tıbii olarak yapılması gerekenler yapılacak... Hadi bakalım, geri sayım başlasın.


Ek:
Belki sonrasında bloga yazacak anlamlı bişeyler bulurum, şu an hayatımdaki herşey perşembe sabahına odaklanmış duruyor.

2 Ekim 2007 Salı

Diziler mi Dizi mi?

Geçtiğimiz hafta evde yatarken, biraz da mecburiyet etkisi ile, bakıcılarımın istediği şeyler seyredildi... Ve bunlar genelde TV kanallarındaki yerli diziler oldu...

- Ya bunu biz dün seyretmemiş miydik?
- Yok, o başka diziydi.
- Ama onda da bu olay olmamış mıydı?
- Evet ama başka türlü olmuştu.
- E bu çocuk da orada yok muydu?
- Yok sen karıştırıyosun.
- Ama yine bu sebepten şöyle olmamış mıydı?
- Evet ama onda başkası çıkartmıştı.
- ???!!!!!

Şimdi uzun saçlı esmer bi kız var, gözleri sürekli dolu... Standartlara göre fena değil, makyajla daha da güzel olmuş, oyunculuk sıfır... Karşısında kirli sakallı bi adam var, onun da gözleri sürekli dolu, tek yönden bakılınca yakışıklı ama diğer yönlerden gudubet, oyunculuk sıfır değilse de en çok bir... Etrafta kalabalık bi kadro; birileri sürekli yemin, and, adet, örf, aile (konsepte göre değişiyor) diyip duruyor.. Bu sözler söylendikçe gözler daha bir doluyor...

Hep aynı olaylar oluyor...

Seviyosan illa ağlayacaksın, mutlaka birileri arana girecek ve siz asla kavuşamayacaksınız ya da kavuşmamak için elinizden geleni yapacaksınız... Bütün olayı bir tek cümle çözecek ama hiç kimse çıkıp o cümleyi söylemeyecek ve herkes de o cümlenin söylenmesini bekleyecek. Bi kenarda herkesin peşinden iş çeviren ince dudaklı, esmer, şirret bi kadın ya da orta yaşın üzerinde bir adam var... Birileri hasta ya da yaralı; birileri iyilik perisi rolünü üstlenmiş ama güya geriplanda bırakılıyor.. Hep evli birileri başka birilerine aşık... Hep ortada bi bir çocuk ama kimden, nerden, ne olduğunu çözemiyosunuz...

Giysiler hep aynı, mekanlar hep aynı, tiplemeler hep aynı, ışık hep aynı, kamera hep aynı.... SENARYO hep aynı...

Bu düşüncelerimi "artık yeter" dediğim noktada arkadaşlara söyledim.. Ama onlar için bir şey değişmedi tabii ki :)

Ama asıl, aynı oyuncuyu farklı olduğu söylenen dizilerde gördüm ya... O saniyede öyle bi koptum ki, bir daha yerli TV, yerli dizi ASLAAAA!!!!

Ziplenmiş Film Özetleri

Bi süredir bloguma karamsar şeyler yazdığıma dair bi eleştiri aldım... "E güzelim, ben öyleysem blogum da öyle olur tabi" dedim... Söyleyen arkadaş iyi akşamlar dileyip gitti..

Neşeli bi giriş yapayım dedim, elimdeki tek malzeme olan ziplenmiş filmleri seçtim. Bi süre daha hayatımda herhangi bi hareket olmayacak görünüyor, idare edin...

1408
- Bu da olur, bunu da koyayım, şu da olsun.
- Böh... korkmadın mı?
- Höt... yine mi korkmadın?
- Ulan çok dağıttık senaryoyu, nasıl toplasak ki?
- Olmadı mı, oyuncu da işi götüremedi mi?
5/10 (Yazık... yazık...)

Zoom
- Bir kuş.. Bir uçak... Süper kahraman filmi... Yok aile filmi... Yok komedi ...
- Çorba oldu bu abi yaaa.
- Olsun, eğlendik di mi?
3/10 (Dünyanın en gereksiz filmi sayılır, ama seyrediliyor)

Ocean's 13
- Ben ünlüyüm.
- Ben de ünlüyüm.
- Ben senden daha ünlüyüm.
- Ben de az ünlü değilim hani.
- Ben de ünlüyüm yaa.
6/10 (Ünlü olmak her işi kolayca hallettiriyor mu gerçekten, yoksa ünlü seyrederken senaryoyu ortamı anlamadığımızı mı sanıyorlar?)

Laputa, Castle in the Sky
- Kale'yi bulmak istiyorum.
- Kale benim olacak.
- Kale'dekileri istiyorum.
- Kale'yi bulmam gerek.
9/10 (Miyazaki... tapılası insan üstü yaratık)

Memento (tekrar)
- royünöd relyeşrib adaruB
- elyö elkilniseK !tevE
9/10 (Tebrik, takdir)