31 Aralık 2007 Pazartesi

Bitmiyo...

Hayatımın en kötü yıllarından birinin, hatta en kötüsünün son günü... Bitmesine 12 saatten az bir zaman kaldı ama bitmiyor bir türlü a.q. Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere uzamış sanki.

Hoş, bitse ne olacak? Yarın sihirli değnek değmiş olarak uyanacak mıyım? Problemlerimi çözecek peri gelmiş mi olacak? Noel baba kombi bacamdan içeri girip bi paket huzur mu bırakacak ağacımın altına? Büyük ihtimalle sarhoş bir şekilde sızdığım köşeden (yatak diyemiyorum) abuk bi saatte uyandığımda yanı başımda ışıltılar saçan, ulu "sorun çözüm tanrısı" mı olacak? Hepsinden geçelim, güneş ışığı altında parıldayan göz kamaştıran bir kar tarlasına uyanıp kendimi iyi mi hissedeceğim?

Tabii ki hayır.

Ama yine de; gidişini uzun, sıcak ve kokulu bir banyo ile kutlayacağım şu 2007 bir an önce bitsin istiyorum.

11 saat 47 dakika kaldı.

17 Aralık 2007 Pazartesi

2. Sanat Hareketi


İşyerimde görsel takım içinde başlatılan "Sanat Hareketi" adlı haftalık etkinlik için yaptığım t-shirt tasarımı...

Çalışmamın adı:
"Kuşlarrrrr, çiçekleeeerrrr, otlaarrrr, böcekleeeerrrr... Hayat ne güzellllll.. Lay Lay Lommmm"

Söylenmişi var....

Biriyle fena halde konuşmaya ihtiyacım var
Biriyle fena halde dertleşmeye
Evimde ne sıcak bir tabak yemeğim var
Ne de televizyonun sesinden başka ses

Ama içimde bi' yerlerde sabır taşı gizli sanki
Doğduğum günden bugüne orda duruyor
Sessiz bir kaya düşün deniz kıyısında yalnız
Dalgalara göğüs gerip soğuktan üşüyor
Ne ahlak ne de sevgi gökten dünyaya indi
İnsanlık istedi keşfetti hepsini
Dün doğmuş bir bebeğe bile girebilen mikrop misali
İçimizde hem kötü var hem iyi
Hangisi daha güçlü diye beklemektense
Heyecanla attım kendimi dans pistine
Ayrı ayrı hepsiyle dans edecektim
Biraz sohbet ederek çözmeyi deneyecektim
Neden böyle olmuşuz nerelerde kaybolmuşuz
Aklımdaki soruların hepsini soracaktım
"Senin ne haddine böyle şeylerle uğraşmak?"
Diye soran hazırcı tembel sen misin?
Böyle yaşlanmak olmaz seninki eskimek, çökmek
Ruhu küskün bomboş bir bedensin
Kelimeler yetse daha neler neler buldum
Elimle koymuş gibi huzurluyum
Geniş ve loş bir yer istersen sen de bir uğra
Doğru yanlış iyi kötü herkes orda
Hangisi daha güçlü diye beklemektense
Heyecanla attım kendimi dans pistine
Ayrı ayrı hepsiyle dans edecektim
Biraz sohbet ederek çözmeyi deneyecektim
Neden böyle olmuşuz nerelerde kaybolmuşuz
Aklımdaki soruların hepsini soracaktım

1 Aralık 2007 Cumartesi

Çöp


Email kutuma eski bir mesaj düşmüş, "dikkat yazılı var" kitabından alıntılar. Bir cümleye takıldım "sakla samani gelir zamanı"; unutmuşum ne anlama geldiğini, oturdum ve düşündüm, güldüm sonra kendi kendime...

Odamda bekleyen koli kutuları geldi aklıma, annemin kıyameti koparta koparta depoya kaldırdığı diğer kutular da.. Kitaplarımın önünde süs niyetine duran oyuncaklar, kütüphanenin arkasında rulo halindeki afişler, posterler, baskılar... Ağzına kadar dolu çekmecelerim, komedi filmlerindeki gibi tıka basa dolu dolabım...

Atmaya kesinlikle kıyamadığım, ama çöp izlenimini de yaratan binlerce şey... Kimisinin bir anısı var, kimisi bir gün gerekli olur, kimisi ise sadece hoşuma gittiği için... Binlerce görüntü üşüştü kafama... Kişisel değer verdiğim şeyler, zamanı, geçmiş günleri hatırlatan şeyler, belki masumiyeti, belki yaşayamadıklarımı hatırlatan... Kimisi hoş, güzel şeyler olsa bile bir çoğunun aslında sadece hüzün ile ilgili olduğunu anladım... Burkuldum biraz... Çok sevdiğim bir dostumun minik bir karalaması - çoktan kopmuş gitmişiz ama yüreğimin bir parçasını beraberinde götürmüş demek, lisede yatılı okurken kullandığım yemekhane kartım - tanrım ne kötü günlerdi onlar, yemekler iğrençti üstelik, zor günler geçirdiğim İzmir'den bir sinema bileti, uğruna canımı verebileceğim ama ailesi ile geçinemediğim için uzaklaşmak durumunda kaldığım en küçük yeğenimin sünnetinden kalma bir süs, eski aşklardan kalma anılar, ve dahası... Eski günleri, eski yaşamları, eski duyguları hatırlatan bir yığın eski şey işte...

Unutmak istediğim şeyleri bile sakladığımı hatırladım .. Unutmak istemiyormuşum demek ki ..

Atsan, atamazsın; satsan alan olmaz; "anılarımı satmak istiyorum" diye bir ilan ya da "satılık geçmiş"... "Dünümü satmak istiyorum size; çünkü atamıyorum, çünkü değer veriyorum; siz alır miydiniz?" - bakıma muhtaç ama doğan yavru sayısı nedeni ile bakılamayan, dışarı verilmeye çalışılan yavru kediler gibi - "ama aynı değeri sizin de vermeniz gerekir"... "Beni ben yapan şeyleri satıyorum, alır mıydınız?"... Kendimi satıyorum, özümü.....

"Sevginin kurgusu, sözcükleri, yazılması, konuşulması değil; yaşanması gerek" gibi bir laf etmiş Bilge Karasu; yaşanmalı ki çıksın şu anın tadı... O tatlar geçmişi oluştursun, geleceğe izlerini bıraksın... Geçmişim diyorum ve aklıma geliyor; "sevgi" imiş demek ki o başkalarına "çöp" yığını gibi görünen; ardımda bıraktığım her şeye duyduğum sevgi... Beni ben yapan her şeye... Acıyı da hüznü de nefreti de içeren yaşadığım binlerce duyguya...

Birkaç kutu dolusu çöp, birkaç rulo kağıt, birkaç kırık dökük oyuncak parçası ... Geçmişimmiş onlar benim...

Beni oluşturan şeylermiş...

Benmişim...



Ek:

Aslında bu, eski bir yazım, yeni yazdığım bir yazı ile ilintili olduğu için buraya alma ihtiyacı hissettim...

Resmim



MSN, blog ve facebook'ta kullandığım bu resmin bana ait olmadığını, bana benzemediğini düşünenler için, buyrun resmin orjinal hali...

Ek:
Evet, gözlerim yarı açık uyurum.