1 Aralık 2007 Cumartesi

Çöp


Email kutuma eski bir mesaj düşmüş, "dikkat yazılı var" kitabından alıntılar. Bir cümleye takıldım "sakla samani gelir zamanı"; unutmuşum ne anlama geldiğini, oturdum ve düşündüm, güldüm sonra kendi kendime...

Odamda bekleyen koli kutuları geldi aklıma, annemin kıyameti koparta koparta depoya kaldırdığı diğer kutular da.. Kitaplarımın önünde süs niyetine duran oyuncaklar, kütüphanenin arkasında rulo halindeki afişler, posterler, baskılar... Ağzına kadar dolu çekmecelerim, komedi filmlerindeki gibi tıka basa dolu dolabım...

Atmaya kesinlikle kıyamadığım, ama çöp izlenimini de yaratan binlerce şey... Kimisinin bir anısı var, kimisi bir gün gerekli olur, kimisi ise sadece hoşuma gittiği için... Binlerce görüntü üşüştü kafama... Kişisel değer verdiğim şeyler, zamanı, geçmiş günleri hatırlatan şeyler, belki masumiyeti, belki yaşayamadıklarımı hatırlatan... Kimisi hoş, güzel şeyler olsa bile bir çoğunun aslında sadece hüzün ile ilgili olduğunu anladım... Burkuldum biraz... Çok sevdiğim bir dostumun minik bir karalaması - çoktan kopmuş gitmişiz ama yüreğimin bir parçasını beraberinde götürmüş demek, lisede yatılı okurken kullandığım yemekhane kartım - tanrım ne kötü günlerdi onlar, yemekler iğrençti üstelik, zor günler geçirdiğim İzmir'den bir sinema bileti, uğruna canımı verebileceğim ama ailesi ile geçinemediğim için uzaklaşmak durumunda kaldığım en küçük yeğenimin sünnetinden kalma bir süs, eski aşklardan kalma anılar, ve dahası... Eski günleri, eski yaşamları, eski duyguları hatırlatan bir yığın eski şey işte...

Unutmak istediğim şeyleri bile sakladığımı hatırladım .. Unutmak istemiyormuşum demek ki ..

Atsan, atamazsın; satsan alan olmaz; "anılarımı satmak istiyorum" diye bir ilan ya da "satılık geçmiş"... "Dünümü satmak istiyorum size; çünkü atamıyorum, çünkü değer veriyorum; siz alır miydiniz?" - bakıma muhtaç ama doğan yavru sayısı nedeni ile bakılamayan, dışarı verilmeye çalışılan yavru kediler gibi - "ama aynı değeri sizin de vermeniz gerekir"... "Beni ben yapan şeyleri satıyorum, alır mıydınız?"... Kendimi satıyorum, özümü.....

"Sevginin kurgusu, sözcükleri, yazılması, konuşulması değil; yaşanması gerek" gibi bir laf etmiş Bilge Karasu; yaşanmalı ki çıksın şu anın tadı... O tatlar geçmişi oluştursun, geleceğe izlerini bıraksın... Geçmişim diyorum ve aklıma geliyor; "sevgi" imiş demek ki o başkalarına "çöp" yığını gibi görünen; ardımda bıraktığım her şeye duyduğum sevgi... Beni ben yapan her şeye... Acıyı da hüznü de nefreti de içeren yaşadığım binlerce duyguya...

Birkaç kutu dolusu çöp, birkaç rulo kağıt, birkaç kırık dökük oyuncak parçası ... Geçmişimmiş onlar benim...

Beni oluşturan şeylermiş...

Benmişim...



Ek:

Aslında bu, eski bir yazım, yeni yazdığım bir yazı ile ilintili olduğu için buraya alma ihtiyacı hissettim...

Hiç yorum yok: