24 Kasım 2007 Cumartesi

Joan Miro, Ubo Roi

Seans 5, Çarşamba:

Çerçevelenmeye hazır...

İzlediklerim (Zipsiz, tek cümle)

War
- Beklentileriniz otomatik olarak yükseliyor, ama bunu yapmazsanız, hiç de kötü değil. 6/10

I Now Pronounce You Chuck And Larry
- Eğlenceli, herkesi eğlendirebilir.. 8/10

Resident Evil 3, The Extinction
- Aksiyon sever, ilk iki filmi bilen biri iseniz seveceksiniz... 7/10

After
- Çok gereksiz... zaman kaybı sayılır... 3/10

Harry Potter, The Order of the Phoenix
- Seriyi takip edenler için bir geçiş filmi... 8/10

Whisper
- Para kazanmak için yapıldığı her halinden belli... 5/10

Shrek The Third
- En kötü Shrek filmi, kötü bir animasyon... Hele Ratatouille'den sonra hiç çekilmiyor... 4/10

Outlaw
- hiç de kötü değil, niye daha önce izlememişim ki... 6/10

Hot Fuzz
- Eğlenceli... Oldukça eğlenceli.... 7/10

The Incredible Iron Man (Animasyon)
- Başarılı, hikaye de iyi.. 8/10

Primeval
- Bu ne yaaa... Niye, ne gerek var... 3/10

D-War
- Offf.... Hayalkırıklığı, hayal kırıklığı, hayalkırıklığı.... Efektler başarılı... 5/10

22 Kasım 2007 Perşembe

A.Q.

Dün bi şikayet aldım... Çok küfrediyormuşum... A. koyiim, ebesini, a.. felan filan işte... Açıklama yapayım:

1) 32 yıl (askerlik sonrasına kadar) en büyük küfrü "eşşek" gibi kelimeler olan biri olarak kaybettiğim zamanı telafi ediyorum.

2) Sevdiğim birinin dediği gibi; "küfür yüreğin bokudur"... Yüreğimdeki pislikleri bu şekilde dışarı atıyorum.

3) Aslında gereksiz küfretmiyorum. Askerde duyduğum "rica ediyorum a.. koyiim, şu a.... kodumun şeyini verir misin" örneğindeki gibi her saniye küfür bahanesi de aramıyorum... Mesela trafikte küfretmemek mümkün değil..

4) Freudiyen bir yaklaşım ile "cinsel boşalım eksikliği sonucu yapamadıklarını söze dökmek değil" benimkisi... Aksini iddia edecek olana, şu konuşulmaktan sürekli kaçınılan, "cinselliğin insan hayatındaki en önemli yönlendiricilerden biri olan koskoca yeri" konusunu açabilirim; sırf "hepimiz aynı bokuz a.q, ben sadece dile getiriyorum" diyebilmek için...

5) Özetle... Küfretmeyi seviyorum a.q.


Ek:
A.Q.

20 Kasım 2007 Salı

Yeni puzzle: Joan Miro, Ubo Roi

Tanıyanlar puzzle merakımı bilirler (Türkçesi ne bunun, parçalı bulmaca?).. Haftasonu başladığım, 1000 parçalık Joan Miro, Ubo Roi'nin ilerleme raporunu veriyorum...

Seans 1, Cuma:

Çerçeve tamam, içerisini nasıl dolduracağım merak ediyorum.

Seans 2-3, Cumartesi-Pazar:

Çizgili mavilerden sonra, sarıları da yerleştirmişim.

Seans 4, Pazartesi:

Mavi, sarı, yeşil ve siyahların tamamı. Kırmızıların sadece iç kısımdakiler kalmış.

Bir seanslık işi kaldı... Henüz dokunmadığım 2 tane daha var.

Look ma'... All white...



Anne bak, bembeyazım.... 18 Kasım 2007, Pazar.... Yaş, hala 39.

Project 360

Tolga Şentürk, Project 360 isimli yeni foto-blog'una başlıyormuş. Eğlenceli bi proje olacak gibi görünüyor. Aramızda geçen konuşma şöyle oldu:

memdali:
işini zorlaştırıp eğlence katacak ek kurallar:
- kendini çekmeyeceksin
- ***** çekmeyeceksin
- pazartesileri siyahbeyaz çekeceksin
tolga:
hahah. kendimi çekmeyince olmaz da ***** kesinlikle çekemem zaten çeksem de oraya koyamam makinam ve benim kafatasım için hiç iyi olmaz.
memdali:
hayır kendini çekmeyeceksin.
tolga:
yok be o olmaz. sounuçta insanlarla olan resimlerim de olacak. o beni çok kilitler.
memdali:
biz seni görmek istemiyoz orda.
memdali:
biz yani; ben, kendim, bendeniz ve şahsıyetim.. hatta ikinci, üçüncü kişiliğim de bana katılıyolar.

Sabah sabah, trafik terörü

Birkaç gündür, özellikle sabah saatlerinde yeni bir kabusum oldu. Nazik deyişi ile "bayan sürücü"ler... Daha doğrusu, bayan sürücü terörü... Hemen seksist, ayrımcı ya da faşist gibi sıfatlar kullanmayın ve sadece bu sabah başıma gelenleri okuduktan sonra karar verin:

- Uğur Mumcu Caddesi, sabah trafiği, bankalar önünde çift sıra park etmiş araçlar... Birkaç araba önde giden şahsiyet bir türlü park edecek yer bulamıyor... Daha doğrusu bulduğu yeri beğenmediği için sürekli sağa girip çıkıyor, gideceği yere santimetre cinsinden en yakın park yerini arıyor... Eh, sol taraf zaten tek şerit işlediği için biz arkadakiler sürekli bekliyoruz... Sürücü: bir kadın.

- Trafik yoğun akar. Soldan dik gelen girişlerdeki araçlar ile mücadele etmeye çalışmaktasınızdır. Bu arada sağınızdaki araç, aynı hızda gitmenize rağmen sürekli sizin önünüze geçmeye çalışmaktadır. Giderek sola yanaşır, siz de kaldırıma... Korna işe yaramaz, hızlanmanız mümkün değildir. İyice sıkıştığınızda kornaya asılıp kafayı çevirirsiniz. Yandaki sürücü sizinle ilgilenmez, kafasını çevirmez bile; evet bir kadın. Susup devam etmeye çalışırsınız ama aynı taciz devam eder. Yine kornaya asılıp camı açarsınız, "Hanımefendi ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye sorarsınız. Aldığınız cevap sizin durup yol vermenize neden olur: "Ne yapayım sağda park etmiş araçlar var"...

- Uğur Mumcu Caddesi, İş Bankası önü. Sağ şerit park etmiş arabalarla dolu, diğer iki şerit ilerlemeye çalışıyor ama bir nedenle ilerlemiyor. Tam önümdeki araç ortadan giderek iki şeridi birden işgal ediyor, selektör yapmak işe yaramıyor. Araç birden duruyor ve sürücü birine el sallamaya başlıyor. Bekliyorsunuz, el sallanan yaya durumu farketmiyor, siz beklemeye devam ediyorsunuz. Bu kez sürücü ve yanındaki yolcu birlikte el sallıyorlar. Yaya sonunda durumu farkediyor ve arabaya yaklaşıyor. "N'aber, bilmemkim abi?" sorusunu arkadaki klakson sesleri arasında zar zor duyuyorsunuz. Sohbetlerinin bitmesini bekledikten sonra ilerideki kavşakta bir fırsat yakalayıp arabayı geçiyorsunuz, geçerken dönüp baktığınızda sürücüyü görüyorsunuz: bir kadın.

- Çankaya Caddesi, Köşk'ün önü. Yol yapım çalışmaları nedeni ile yola sığamayan sürücü, iki aracı çizmiş ve gelişteki iki şerit birden kapanmış. Trafik bizim bulunduğumuz şeritlerden çift yön ilerliyor, bir üstteki maddede geçen sıkışıklığın nedenini anlıyorsunuz. Sıranız gelip o dar yerden geçerken mecburen bakıyorsunuz ve arabasındaki hasar, tampondaki en fazla 10cm'lik çizik, nedeni ile çizdiği araçların sürücülerine saldıran kişiyi görüyorsunuz: bir kadın.

- İnönü Bulvarı, Çalışma Bakanlığı önü. Altgeçitten çıkmışsınız, önünüz açık gidiyorsunuz. O sırada sağdan bir araç (hani şu doblo, partner gibi ticari olanlardan.. varoş cipi de denir) en sola sizin önünüze geçer. Frene asılırsınız. Sağı boş olduğu için yol istersiniz, tık yok. Selektör yaparsınız tık yok, bip dersiniz tık yok, DAAAT dersiniz yine tık yoktur... Mecburiyetten sağına geçer, yolunuza devam etmeden önce sürücüye bi göz atarsınız: bir kadın.

. . .

Bunların hepsi yoğun trafik için çok sıradan şeyler değil mi? Her gün olan özelliksiz şeyler, herkesin başına gelir. Eh, tamam kabul ediyorum, normal şeyler bunlar.... Şikeyet etmenin, bloga almanın hiç anlamı yok, hatta bu konuda bu kadar laf döktürmek, şikayet etmek de anlamsız.

Bu kadar anlamsız olan şeyde anlamadığım ana bir nokta var: Neden başrol oyuncuları hep kadın... Hepsi rastlantı mı? Kötü şans? Cinsiyetçilik? Ayırımcılık? Faşistlik?


Ek:
Sanırım ben cinsiyetçi, ayırımcı ve faşistim; söz konusu trafik ise.

7 Kasım 2007 Çarşamba

Uygun bi laf

"Only a barbarian believes that the customs of his tribe are the laws of nature. "
Robert A.Heinlein

Ek:
Sadece bir barbar kendi kabilesinin adetlerinin doğa kanunu olduğuna inanır.

6 Kasım 2007 Salı

SSK'dan para nasıl geri alınır

Gerekli bütün evrakları tamamladığınızı ve evraklarda hata/eksik olmadığını düşünürsek, SSK'dan paranızı alabilmeniz için izlenen yol şöyle birşey:

Rapor Parası

- A bankosuna gidilir, bekleyen anlamsız kalabalığın arasında Q-matik olduğu görülünce sevinilir.
- Q-matikten numara alınır.
- Sıra gelince A bankosuna gidilir, evraklar verilir.
- Memur sizi 2 saniye sonra B bankosuna imza kontrolüne gönderir ve yeni numarayı çağırır.
- B bankosunda memur beklenir.
- B bankosundaki memur yerine geçmek isteyince, kağıtlarda imza olup olmadığına bakar. İmza atar, sizi A bankosuna geri gönderir.
- A bankosuna dönersiniz, kalabalıkla mücadele edip bankoya ulaşınca memurun olmadığını görürsünüz, bu arada sırası gelen numaradaki insanlarla boğuşursunuz.
- A bankosundaki memur yerine gelmek isteyince, B banksosundaki memurun imzasına bakar ve sizi önce C, sonra D bankosuna gönderir.
- C bankosundaki memur mühür vurur ve numara verir, ve sizi E bankosuna gönderir.
- D ve E bankosundaki iki memurun aynı işi yaptığını görünce sevinirsiniz. Bir imza daha alırsınız.
- A bankosuna geri dönersiniz ve yine memuru beklersiniz, geldiğinde atılmış imzaları ve numarayı kontrol eder. Sizi F ve G bankosuna gönderir.
- F bankosundaki memur çayı, sigarası ve telefonu bitince formun yarısını kaplayan bir imza atar.
- G bankosundaki memur yanındaki misafiri gidince bir imza daha kondurur.
- A bankosuna geri dönersiniz, memur formların bir kısmını alır, bir kısmını geri verir. Bir çıktı hazırlar ve H bankosuna gönderir.
- H bankosundaki bir imza atar ve I bankosuna gönderir.
- I bankosundaki arkadaş kimlik fotokopinizi ister ve J bankosuna gönderir.
- J bankosundan (vezne) paranızı alırsınız....
- Bitti...

Yaklaşık süre: 2 saat 10 dakika...


Ameliyat malzemeleri vs

- A bankosuna gidersiniz, evraklarınız kontrol edilir. Her evraktan ikişer fotokopiniz yok ise dışarı çıkıp fotokopi ararsınız.
- B odasına gönderilirsiniz, formunuza fiyakalı bir imza atılır.
- C odasına gidip, formunuza onay vurdurtursunuz.
- D bankosuna gider formunuzu verirsiniz, eğer bu noktaya kadar bütün formlar zımbalanmamış ise zımbalanması için herhangi bir bankoya/odaya gönderilirsiniz.
- D bankosunda evraklarınız kaydedilir ve bir numara alırsınız.
- Beklemeye başlarsınız.
- Beklersiniz...
- Beklersiniz...
- Beklersiniz...
- Beklemeye devam edersiniz...

Yaklaşık süre: 5 ay... Henüz sonuca ulaşmadım, 5 ay kadar sürermiş, bekleyeceğim...

4 Kasım 2007 Pazar

04.11.07 saat 04 civarı...

yalnız kalp: Mali ben sana bir şey danışacaktım :)
memdali: çabuk danış, çünkü klavyede uyuyacam az sonra
yalnız kalp: bak birisinden bir teklif aldım ve onu sana sormak istedim
yalnız kalp: diyor ki
yalnız kalp: ayrılmış olsak da ara sıra kaçamak yapan iki arkadaş olabilirz
yalnız kalp: bakarsın arada yaramazlık yapan iki arkadaş oluruz ileride
yalnız kalp: bir şey diyeceğim
yalnız kalp: herşey bir kenara olabilecek bir şey mi bu
memdali: olmuyo can ya
memdali: yani anlamsız oluyo, kopamıyosun, tekrar depreşiyosun
memdali: manyak manyak dolanıyosun ortada
memdali: o yüzden hiç olmasın daha iyi
yalnız kalp: bunu seninle birlikte olmak isteyen tanışma aşamasında olduğun birisi derse peki?
memdali: tanışma aşamasında ayrılmak nasıl oluyo?
yalnız kalp: yani diyor ki kafamız uymazsa böyle bi seçenek var
memdali: "walla seni yeterince beğenmedim ama elimde daha iyisi yok, arada çok azabilirim o zaman skişiriz"
memdali: "senden daha iyisini bulacağımdan eminim ama şu an senle idare edicem ne yapalım"
memdali: "bak ben orospu ruhluyum, arada senle de skişirim.. ama başka bi bok bekleme benden"
memdali: "sana çaktırmıyom ama benim aslında sevgilim var, ama arada kaçamak yapmaya meyilliyim, onu da senle yapabiliriz"
memdali: "ben şuurusuzum, seni istiyom ama böyle bi ilişiyi yürütebilir miyim bilmiyom.. zarf da atayım sana, söz de vermemiş olayım"
yalnız kalp: evet bu sonuncu da olabilir
yalnız kalp: ya ben eski kafalı mıyım ahlaki bişey mi arıyorum kafam bunaldı işte.
yalnız kalp: yoksa böyle mi yapmalı
yalnız kalp: hakkaten
yalnız kalp: mutlu olmak için bu mudur olay.
memdali: ben olsam direkt copy-paste ile bunlardan hangisini demeye çalıştığını sorardım
yalnız kalp: tamam öyle yapacağım
memdali: zaten bu laf duyduğuna göre, ortada bi bok yoktur, bir şey kaybetmezsin...
yalnız kalp: yok yok rahatladım
memdali: ya da orta var olan ne ise, arkadaş onu bitirmiş zaten
memdali: sonuçta bişey değişmiyo senin için... bişey varsa, bitmiş... zaten kaybediyosun... bişey yoksa, çabuk yoldan zarar görmeden dönmüş olursun
yalnız kalp: evet.
memdali: kaybetmişsin, orası belli zaten... ne kadar çok şey kaybedeceğini seçmek sana kalmış... yani vereceğin cevap bu gerçeği değiştirmiyor
yalnız kalp: oh şükür
yalnız kalp: deliyim sanıyordum.
memdali: bunu bloguma almak istedi canım
yalnız kalp: tamam al
yalnız kalp: ama rumuz yalnız kalp olayım
memdali: peki

1 Kasım 2007 Perşembe

8 bit zevki

Az önce, bana eski eğlenceli 8 bit günlerimi anımsatan iki oyuna rastladım..





Birkaç saniyelik araştırmadan sonra yaratıcılarının sitesini de buldum ve daha başka oyunları da keşfettim...



Tavsiye olunur...




Ek:
Şimdilik favorim: Yin Yang

Eskiye Rağbet


Sabahtan beri aklımda Ally McBeal şarkıları dolanıyor... İşe geldiğimden beri de aynı formatta şarkılar dinliyorum: "For Once In My Life", "I Want Love", "In The Air Tonight" ve "Dear President" gibi.. Sonuncusu nereden karşıtı araya bilmem artık.

Yani şimdi ben depresif takılıp, o pek sevimli egzantirik avukatın yaşadığı çelişkili depresyonlardan birinde mi dolanıyorum, yalnızlığı ve kalabalık içindeki yalnızlığı iyi mi anlatmışlardı, yoksa dizi o kadar uzadı ki senaristler akıllarına gelen her türlü depresif bok-püsürü diziye mi sokmuşlardı?

Bilmiyom işte, cevabı o kadar merak ediyosanız siz çözün, siz karar verin.. Ben eve gidip ilk sezondan başlayarak kendimi eğlendirmeyi düşünüyorum...