1 Mart 2008 Cumartesi

4 - Kaçış



Kostak beyimiz, dün akşam bir boş anımı yakalayıp evden kaçıverdi, ya da kaçıvermiş.

Kaçtığını anlamam 17-18 saat sürdü. Her zaman olduğu gibi evin, benim varlığından haberdar bile olmadığım, bir köşesine girip saklandığını düşünmüştüm. Minicik bir şey olmasa bile, bir kedinin isteyince ne kadar küçük deliklere sığabildiğine inanamazsınız. Öğleye doğru uyanıp gece yanıma gelmediğini, yemeğine ve kumuna dokunulmadığını farkettiğimde işin rengi değişti.

Kapıcıya sorduğumda, bina içinde bulunan bir kedinin yabancı olduğu düşüncesi ile dışarı atıldığını öğrendim. Tabii ki, benim bunun öğrenmemden 15-16 saat kadar önce... Bina çevresinde, her ne kadar sonuçsuz kalacağını bilsem bile, aramadığım köşe delik kalmadı... Bulamadım.

Bütün günüm iğrenç bir şekilde geçti. Oyuncaklarını bir köşeye toplarken, süt kabını temizleyip kaldırırken, oraya buraya saçılmış tüylerine gözüm takıldıkça başım çatlayana kadar ağladım (evet, erkekler de ağlar; evet bu yaştaki koskoca adamlar bile ağlar).

Ve ne oldu?

Kaybolduktan tam 24 saat sonra beyimiz, kovulduğu kapıya gelmiş... Kapıcının haber vermesi ile koşa koşa indim, beni görünce keskin bi "miauu" ile kucağıma çıkıverdi. Eve girdik; sırası ile kilimine, mama kabına, sevgili faresine ve sandalyesine koşturdu. Sonra da bana geldi.

Şu saniye kucağımda uyuyor. Rüyalar görüyor, hiç olmadığı kadar çok kasılıp elini ayağını sallıyor, sanırım hoş olmayan bir gece geçirdi... Biraz kirlenmiş (neyse ki, kendini temizleyebiliyor), bol miktarda korkmuş (yanımdan ayrılmıyor) ve sanırım hoş olmayan bazı muamelelere maruz kalmış (bir patisindeki tüylerin bir kısmı yanmış/yakılmış).

Umarım bir daha olmaz, bu ikimize de ders olmuştur. Yani, bana oldu ya, onu bilmem...


Ek:
Üst üste aynı konu üzerine 4 yazı yazıyor olmam, sizce kabul edilemez olabilir. Ne yapayım, hayatımda yeni/farklı olan bir tek o var (sayılır, diğer kişiyi daha sonra anlatacağım).

Hiç yorum yok: