24 Aralık 2010 Cuma

Çöküntü

Blog camiasında yaygın olduğu üzere; "bu sabah uyandım", "bugün yemek yedim", "bugün bi hatun gördüm offf taş gibiydi" gibi şeyleri yazmayı sevmiyorum/tercih etmiyorum aslında. Hep iç dünyam, düşündüklerim ya da yarattıklarım üzerine yazmak istiyorum ama arada başka şeyler de kaçabiliyor. Bir ara Kostak ile ilgili yazdıklarım şikayet edilmişti ya, onun gibi... Yine o tarz bir yazı olacak...






Kendine bir yol çizmeye çalışırsın, amacın bir yere varmaktır ama o yerin ne olacağını bilemiyor/planlayamıyorsundur. Önemli olan yolda ilerlemek dersin, durmak sana bir şey kazandırmayacaktır bilirsin. 

Birileri geçer gider yanından, bazılarını farketmezsin bile. Kimi kolundan tutup seni durdurmaya çalışır, kimi sırtına binmeye. Nadiren birileri "terlemişsin al bi bardak su iç" der. Bazen eski tanıdıkları görürsün, artık seni tanımak istemeyen. 

Ayağın takılır yoldaki engellere bazen, bazen koca çukurlar olur üzerinden atlamaya çalıştığın (ve beceremediğin). Yüzün koyun kapaklanırsın bazen, ağzına burnuna toprak dolar. Bazen ellerinle korunmaya çalışırsın, avuçların yara olur...

Yine de "kalkmak lazım" dersin ya, demen gerektiğini düşünürsün. Yola devam etmektir önemli olan; kanayan dizlerin, kanayan avuçların, gözündeki toz değil..

İşte öyle bir gün(dü) bugün. Tekrarından kaçınmak gerek, ama önce yola devam etmek... 

Bir ayak diğerinin önüne.... Sonra diğeri....

2 yorum:

Adsız dedi ki...

seni tanımak istemeyen kişilere ihtiyacının olduğunu mu sanıyosun?

aa! bana dersin bunu! hadi üstad! :)

memdali dedi ki...

ihtiyaç değil, kırgınlık sadece.. verdiğin değerin karşılığını görememekten, haketmediğin davranış tiplerinden... ve insanların bencilliklerine kızgınlık.