28 Temmuz 2010 Çarşamba

Hoşçakal


"Biri" vardır hayatında...

Konuştuğun, dertleştiğin, paylaştığın, yaşadığın ve yaşattığın biri... Yaşamında ona bir yer verir, kimi zaman tüm yaşamını o haline gitirirsin... Hayatını ona göre ayarlar, hayatını ona göre yaşarsın... O, senin için öncelik ve değer sahibidir; kimi zaman onun önceliğini kendininkilerden önde tutarsın, onun bunu istemesine gerek kalmadan. Tüm yaşam alışkanlıklarını ona göre değiştirmeye başlarsın; hayatında ona bir yer oluşturabilmek için, yüreğinde sıcak, rahat bir yer bulabilsin, oraya zorlanmadan sığabilsin, orada rahat etsin diye...

Hüznü de sevinci de onunla yaşarsın; günlük hayatını da, günlük hayatın dertlerini de onunla paylaşırsın, bir dokunuş ya da bir kaç cümle ile... En kötü gününde ona sarılmak, senin bozuk olan moralini yerine getirir, sorunlarınla başedebilmek için güç toplarsın... Onun sorunları, moralsizliği seni de etkiler ve onun iyi hissetmesi için elinden geleni ardına koymazsın...

Kimi zaman aile dersin ona, kimi zaman sevgili, kimi zamansa bir arkadaş olur. Bir yoldaş, bir dosttur bazen. Hatta artık insanlaşmış bir hayvan bile olabilir. Ne olursa olsun, "o" herhangi biri ya da bir tanıdık değil; o, "biri"dir.

Yıllarını birlikte geçirir emek verirsin ona, karşılığını da görerek; saygı, ilgi, duygu paylaşırsın. Artık senin bir parçan olmuştur o, vazgeçilmezindir; onsuz olamayacağını, varlığını sürdüremeyeceğini düşünürsün. Yaşadığın herşeyde, atacağın her adımda onu düşünür, her türlü planına onu da dahil edersin. Edersin, çünkü o senin hayatında artık iyice belirgin bir yere sahiptir ve onsuz kendini yarım hissedersin...

O artık sen olur, onsuz artık eksiksindir. Uzaksan aklın ondadır, arayıp sesini duymak istersin, açıp resmine bakarsın sık sık... Sürekli onu anmak, ondan konuşmak istersin... Sensiz ne yapmaktadır, bulunduğu yer sıcak, rahat ve sığabileceği kadar geniş midir diye düşünürsün... Kavuşmak ise yüzüne kocaman gülücükler oluşturan bir törendir, sen yine tam hissedersin kendini...

Sonsuza kadar sürmez bu durum, bir gün en büyük kabusun gerçek olur. Kişisel bir seçim, anlamsız bir kavga, yolun bitmesi ya da ölüm girer araya; kaçınılmaz son...

"O", artık yoktur hayatında...

Bir avuç toprak, bir el sallayış, birkaç kelime ya da birkaç satır ile veda etmek zorunda kalırsın; giden nereye gidiyor olursa olsun. "Hoşçakal" dersin basitçe. Daha fazlası dökülmez avucundan, dudaklarından... Basit, sade bir tek kelime: "Hoşçakal"...

Giden bilemez, bir parçasını beraberinde götürdüğü geride kalanın halini. Artık ne bütünlük kalmıştır, ne eski yaşamın. Nereye gidersen git, ne yaparsan yap farketmeyeceğini anlarsın. Onun yeri doldurulamaz bir hale gelmiştir. Duruma göre ailenin geri kalanına sarılsan, yeni bir sevgili edinsen, yeni bir yoldaş bulsan, yeni bir arkadaşla tanışsan ya da yeni bir hayvan edinsen de farketmez. İçindeki, ona ayrılmış yer tam olarak dolmaz.

Kullanılan o tek basit kelime "hoşçakal" farklı anlamlar yüklenir... Artık hissedilen yalnızlığın adı olmuştur, içeride kalan boşluğun.. Gözlerden dökülen, kontrol edilemeyen yaşlar olur hoşçakal.

Basit bir kelimedir 'hoşçakal', geride kalanın eksik hissetme durumunu ifade eder.

4 yorum:

La Loba dedi ki...

''Giden bilemez, bir parçasını beraberinde götürdüğü geride kalanın halini.''

İçim acıdı. Reva mıdır akşam vakti.

memdali dedi ki...

demek amacıma ulaşmışım. özür dilemeyeceğim :)

Öznur dedi ki...

tamamdım.. eksildim.. İstanbul'da eksik yaşamanın ne olduğunu biliyorum şimdi..

http://www.gurbetcafe.net dedi ki...

''Giden bilemez, bir parçasını beraberinde götürdüğü geride kalanın halini.''

cok dogru

gurbet sohbet