28 Eylül 2007 Cuma

DSA v2

Eveet, dün itibarı ile ikinci DSA (digital substruction anjiyo) da yapıldı.. Daha önce yaptırdığım özel laboratuvarda öküzler tarafından kasaplık koyun muamelesi gördüğümü de anlamış oldum... Aslında bi üçüncü DSA (bu kez kalp) daha yapılacaktı ama, tansiyonum yerlerde sürünmeye başlayınca (72/30) erteledik... Sonrasında 6 saatlik bir gözetim periyodu ve açık hava.

Bu periyodun 4. saatinden bir görüntü aşağıda; artık rahatlamışım, serumum çıkmış, yatacak yerlerim dışındaki ağrılar geçmiş, hatta biraz da kestirmişim...


Şimdi evde dinleniyorum. Bacağımda bir delikle, sıkılmamaya çalışarak... Neyse, az kaldı artık, yakında bu hastane girişlerinin sonu gelecek.


Ek:
İyiyim, merak edilecek bir durum yok. Bypass'a gerek kalmadı, stent ile durum hallolacak.

Ek 2:
Hapşurunca, insanın tüm sistemleri gerçekten duruyormuş. Kalbin, bu duran sistemin bir parçası olduğunu, üstteki resmin çekilmesinden birkaç dakika sonra yaşayarak gördük.. Dit, dit, dit, düz çizgi, dit, dit, dit şeklinde..

23 Eylül 2007 Pazar

Avatar has Returned


Avatar the Last Airbender, aylardır beklettikten sonra 3. sezonu ile geri döndü. Kendine güveni olmayan ama cesur Avatar Aang, ona aşık anne ruhlu Katara, karizmatik toprak ve metal bükücü kör Toph, bükücü olmayan grubun zavallısı Sokka, iyi-kötü arasında kararını hala verememiş çift kişilikli Prens Zuko, Amca Iroh, Kaltak Azula tam gaz geri döndüler... Gecenin bi yarısında sabırsızlıkla bekleyerek, sonuçta heyecanla, zevkle ve şevkle izledim, bi daha bi daha izliycem...

Hele bölümden sonra bonus olarak verdikleri kısa Avatar hikayesi kopardı beni, yerlere yattım.

Senaryosu çok sağlam, fikir güzel, anlatım ve uygulama da... Uzakdoğu çizgi filmlerinin tadını taşısa da, Nickoledeon yapımı olduğu için daha Amerikan. Yine de anime tarzı efekt ve esprilere sıkça rastlıyorsunuz. 2. sezon ortalarında çizim kalitesi biraz düşmüş, hikaye biraz bayıklaşmıştı ama yeni sezonla birlikte ikisi birden mis gibi olmuş.

10 hafta hiç ara vermeyeceklermiş ama buna sevinemedim, tüm sezonu bi günde yayınlasalar yerimden kalkmadan izlerdim yani.

Kamera arkasını izlediğimde, senarist'in Aang yerine kendini koyduğunu görünce çok eğlenmiştim... Yani, Aang'i direkt yaratıcıya bakarak çizmişler..




Ek:
Night Shaçmalayan tarafından sinemaya aktarılan versiyonu 2008'de karşımızda olacakmış, anlayacağınız üzere hiç ümidim yok.

Ek 2:
Bi arkadaşım bükücü olabilseymiş, toprak bükücü olmak istediğini söyledi.. Çok karizmatiklermiş.. Bana yakıştırdığı rol ise, Avatar... Olsam olsam ancak o olabilirmişim. Heyt beah! (Acaba zayıf ve kel olduğum için mi?)

Ek 3:
Sokka'yı saymayı unutmuşum, sonradan ekledim... Bükücü olmayanlara karşı ayrımcılık yapmışım, pis faşistim ben.

20 Eylül 2007 Perşembe

Bi'yerde Duymuştum...

"Eğer dibe vurduysan, yapabileceğin tek şey gidebileceğin tek yöne doğru ilerlemektir: Yukarı."

13 Eylül 2007 Perşembe

Robot Adım

Harddiskimi kurcalarken aşağıdaki imajı buldum. Bunu yapan bir site vardı ama adresini hatırlamıyorum (tabii ki) ve aramaya da çok üşendim (doğal olarak). Neyse, bakın işte...



Ek:
http://www.namedecoder.com/

12 Eylül 2007 Çarşamba

Hastane, Testler, Beklemeler

Eveeeet, pazartesi gününden beri hastanede operasyonum ile uğraşıyorum... Daha doğrusu operasyon öncesi hazırlıklar ile...


O kata git, bekle, daha çok bekle, doktoru bul, bekle, bir dakikalık işini gör, öbür kata git, yanlış yere geldiğini anla, diğer kata git, bekle, daha çok bekle, biraz daha bekle, gibisinden şeylerle günleri geçiriyorum. Gördüğüm manzara daha çok şöyle:



Neyse ki, bugün son tahlilleri de yaptırdım (galiba). Yarın biraz daha bekleyip sonuçları doktora gösterebilmeyi umuyorum. Aslında ne beklemek, ne de uğraşmak bu kadar koyuyor. En çok koyan şey, bu hafta acayip bir boğaz enfeksiyonu/grip geçiriyor olmam.




Ek:
Alışmışım özel hastanelerin kolaylıklarına, diğerleri inanılmaz geliyor. Mecbur olanlara kolay gelsin.

Kitlesel Saldırı



11 Eylül yıldönümü yaşandı. Ankara'da, yukarıda niçizane telefonumla fotoğrafını çektiğim otoparkta bir minibüs, içinde (haberlerde rakam üzerinde anlaşamamış olsalar da, 300 ya da 600) epey bi kilogram patlayıcı ile yakalandı. Nasıl yakalandığı konusu da meçhul ama iyi ki yakalandı, vereceği zarar epey ağır olurdu. En azından beni kaybederdiniz, çünkü hastanemin 200-300metre ötesinde.

Benim kafama takılan şeyler:

- Kitlesel bir saldırı yapmak nasıl bir zihniyet gerektirir?
- Kendince bir ideale erişmek yolunda, konu ile hiç bir alakası olmayan kişileri yoketmek, ne fayda sağlar?
- Tanrı "öldürmeyeceksin" dediyse, bu lafı yorumlamak, şöyle olursa böyle olur demek hadsizlik değil midir?
- Masumların kanı ile toplumu terörize ederek, yıldırmak ya da dikkat çekmek mi amaçlanıyor?
- Şiddetin karşılıksız kaldığı görülmüş müdür?

Ve bu soruların devamı geliyor... daha onlarcası, yüzlercesi... Sorularımda eksikler olduğunu düşünüyorum, kendimce bulduğum cevaplarımda da...

Ahkam kesmeye hazır olsalardı (yoksa çoktan kestim mi) sizinle paylaşırdım... En iyisi ben düşünmeye devam edeyim..




Ek:
Yaw kesin manyağım ben, niye düşünüyom ki bunları?

Ziplenmiş Film Özetleri

Son günlerde gribimsi bir boğaz enfeksiyonu nedeni ile evde olduğum sürenin çoğunu kanepede geçirdiğim için epey film izledim. Buyrun ziplenmiş özetleri ve değerlendirmem:

Fracture
- Öldürdüm.
- Öldürmüş.
- Yok öldürmedim.
- Haydaaa, şimdi öldürdüm dedin.
- Yok öldürmedim... Sen inanma.
- Bu adam da pek yakışıyo böyle psikopat katil rollerine ama acaba öldürdü mü?
5/10 Benim için hayalkırıklığı oldu. İzlemeseniz de bir şey kaybetmezsiniz.


Mr.Brooks
- Öldürelim.
- Hadi öldürelim.
- Ben de öldürücem.
- Yok ya, asıl bunu öldürelim.
- Yok öldürmeyelim. Herkes herkesi öldürüyo, ayağa düştü bu iş.
7/10 Haftanın sürprizi oldu. Beklentim düşüktü, oldukça tatmin ediciydi.

Meet The Robinsons
- Animasyon yapalım, bok gibi para kazanalım.
- Aile filmi olsun ama nasıl yapıyoduk onu biz.
- Ya bu senaryo nerde, gören var mı?
- Bari yalakalık yaparak bitirelim.
- Şu kelebeği de konduralım.
- Hah, pek de güzel oldu.
2/10 Haftanın rezaleti, ikinci Barnyard vakası.


Captivity
- Ben güzel bi ünlüyüm.
- Ben röntgenci bi katilim.
- Ben ise şuursuzum.
3/10 Ben de izleyiciyim yani, öküz yerine konmayı sevmem.

Perfect Stranger
- O bir şeyler çeviriyor.
- Biz de bişeyler çevirelim.
- Sen benden gizli bir şeyler çeviriyorsun.
- E sanki sen çevirmiyorsun.
- Gördüm, gördüm. Siz bişeyler çeviriyosunuz.
5/10 Oyunculara yazık.

The Marsh
- Ben kimim, burası neresi?
- Sen kimsin, burada ne işin var?
- O kim, burada ne oldu?
- Asıl sen söyle bakalım, şurada ne oldu?
- Sen biliyosun zaten.
3/10 Bir kaç güzel malzeme, kötü bir karışım, beceriksizlik ve gereksizlik örneği.





Ek:
Kesin büyüyünce manyak olucam katliam filmleri izlemekten.

11 Eylül 2007 Salı

Tam Hayvanlık

Gelen ıvır-zıvır mesajlardan birinden bir adet "tam hayvanlık" örneği çıktı... Buyrunuz:


Uçaktasınız ve yanınızdaki adam sizi gıcık ediyor.
Yapmanız gerekenler:

1 - Yavaşça laptop çantanızı çıkarın.
2 - Laptop'u dizinizin üstüne koyun.
3- Laptop'u açın
4- E-mail programınızı açın.
5- Yan taraftakinin ekranı gördüğünden emin olun.
6- Gözlerinizi havaya dikip dua edin.
7- Ve bu linki tıklayın.

9 Eylül 2007 Pazar

4.5 Saat


Uzun süre önce arşivime kattığım ama süresi nedeni ile izleyemediğim bir filmi, zipsiz bir şekilde, tavsiye edeceğim. Adı "The Lost Room"...

Aslında film de dememeliyim; Sci-Fi televizyonu için çekilmiş, her biri 1.5 saat süren 3 bölümden oluşan bir mini dizi... Six Feet Under'dan tanıdığımız Peter Krause başrolde...

Senaryo, oyunculuk, efektler açısından bakıldığında izlediğim (özellikle son dönemdeki) çoğu filmden çok ama çok daha iyi bir yerde. Bugünlerdeki moduma rağmen 3 bölümü arka arkaya izleyebildim, çünkü bırakamadım... Üçüncü bölümde bir parça yavaşlama olmasına, gümbür gümbür olmasını istediğiniz sonu sessiz sedasız ama mantıklı biçimde bitirmelerine rağmen (beklentimi çok yükselttiler, ben ne yapayım) zevk alarak, gözümü kırpmadan ve çişimi tutabileceğim son saniyeye kadar tutarak izledim.

Tavsiye ediyorum.


Ek: Zipleyeyim...
Joe Miller (kapıyı açar): Kızım?
Diğer herkes: Objeler?
Joe Miller (kapıyı açar): Kızım?
Diğer herkes: Objeler?
Aynı döngü 4.5 saat tekrarlanır.

Akıl, Fikir Eksikliği - Depresif Takıntı

Depresifim bir süredir... Düzensizlik bir yandan, yalnızlık öte yandan; ertelediğim/ertelemek durumunda olduğum ama sonuçta yaklaşan operasyon günüm, anlamsız sorunlar, stress ve 438'in ortasında hala netleştiremediğim noktaların acısı nedeni ile depresyondayım...

Yeni bir şey değil, 4 haftadır yoğun olarak yaşıyorum ve hala kendi başıma dayanabiliyorum; ya da dayandığımı sanıyorum. Etrafa pek çaktırdığım yok, ya da ben öyle sanıyorum... Fark eden oldu mu, a dostlar?

Hep az kaldı, az kaldı diyorum ama bu gidişle dibe az kaldı sanki... Daha önce defalarca dibi görmüş ve tekrar yüzeye çıkmış biri olarak (yukarıdaki beni seviyor, teşekkürler) yine aynı şey olacak ümidi içerisindeyim. Yani olursa şaşırmam ama bu kez pek de olacakmış gibi gelmiyor.

Çok yakında bir köşeye mendilimi açıp, akıl-fikir dileneceğim... Fazlanız varsa, şu garibe lütfen...